KONSTANTİNOPOLİS DEPREMLERİ

Böyle bir konuyla dönüşü hiçbirimiz tahmin edemezdik ama maalesef birazdan bahsedeceğimiz kötü günlerin kapısı tekrar açıldı. Tekrar kapanacak, tekrar açılacak. Tekrar ağlanacak, tekrar gülünecek. Tekrar kuruyacak ve tekrar yeşerecek. İlk kayıtlı depremden önce illa başka depremler oldu bu coğrafyada ama aradan geçen bin altı yüz küsür senede geldiğimiz nokta hiç iç açıcı değil. 

Aristo ve Seneka depremlerin yeraltındaki büyük boşluklarda oluşan hava hareketlerinden meydana geldiği görüşünü savunmaktaydı. Aristo, denize yakın yerlerin depreme daha elverişli olduğunu ekleyerek, en şiddetli depremlerin deniz akıntısının güçlü, toprağın geçirgen olduğu bölgelerde yaşandığını gözlemlemiştir. Bu sebeple deniz tanrısı Poseidon aynı zamanda deprem tanrısıdır.

Bizanslılar depremlerin nedenlerini çeşitli yollarla açıklayıp, yorumlamaya çalışmışlardır. Bazıları depremlerin oluş nedenlerini dinsel açıklamalarla bazıları bilimsel ve doğa teorileri ile açıklamaya çalışmışlardır. Kimi görüşlerde yeraltı mağaralarında püskürmeler olduğunu ileri sürerken kimileri hava ve su gibi dış güçlerin depremi tetiklediği fikrini öne sürdü. Dördüncü yüzyılda yaşayan Antakya doğumlu tarihçi Ammianus Marcellinus’un depremin nedenini araştıran ilk kişi olduğunu düşünürsek büyük ihtimalle bu tarihe kadar depremler yukarıda saydığımız görüşler ile açıklanmaktaydı.  Ammianus’a göre depremlerden bir pagan tanrısı sorumluydu. Aristo’nun teorisini reddetmiş ve hangi tanrının depremlere neden olduğunu bilemediğinden isim vermemiştir.

Dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Konstantinopolis patriği Photios (858-867/878-886 (iki kere patriklik görevinde bulunmuştur)), depremlerin yeryüzündeki suların çokluğundan dolayı olduğunu iddia etmiştir.

Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın etki alanındaki başkent için eldeki verilere göre ilk etkili deprem 24 Ağustos 358 yılında Nicomedia (İzmit) merkezli depremdir. Bundan önce şehre pek hasar vermeyen 342 yılındaki depremi göz önünde bulundurmazsak 358 depremini bir başlangıç sayabiliriz.

337 yılında tahta geçen 2. Constantinus (337-361) Hristiyanlık konuları ile yakından ilgileniyordu. 358 yılında Nicomedia’da bir konsül toplamak istiyordu ki planlanan günden önce 24 Ağustos depremi gerçekleşince her şey değişti. Şehir denize inen bir yamaç üzerine kurulu olduğundan yamaç boyunca yapılan evler bir çağlayan gibi yıkılarak birbirinin üstüne kapanmıştır. Zamanın Bizans tarhiçisi Ammiannus Marcellinus, güneş doğduğunda evlerin üst üste yıkıldığını ve insanların ezilerek öldüklerini anlatır. Vali Aristainetos dahil olmak üzere, yarı aryan piskopos Cecropius ve filozof Arsacius bu depremde hayatını kaybeder. Aryancılık muhalifleri bu depremi tanrının bu depremi, piskopos dahil tüm sapkınları cezalandırmak için uyarısı olarak kabul ettiler. 358 depremi Konstantinopolis’e de büyük zarar verir. Şehir I. Justinianus tarafından inşaa ettirilerek imparatorluk şehri seviyesine yükselebildi.

558 yılındaki büyük Konstantinopolis depremine kadar aynı fay hattında irili ufaklı 402, 406, 407, 412, 417, 423 yılları depremleri kaydedilir. Bunlardan 406 yılındaki depremle ilgili olarak İmparator Arkadius’un eşi Eudokia’nın korkudan çocuğunu düşürdüğü kayıtlara geçerken, 1 Nisan 407 yılındaki depremde Theodosius Forumu’nun yıkıldığı ve ölülerin Hebdomon kıyılarına vurduğu bildiriliyor. 25 Eylül 437 depremi şehri terk edenler olduğu kayıtlara geçerken sur dışına çıkan halk piskopos ile birlikte günlerini dua ederek geçirirler.İmparator Teodosius can kayıpları için yas kıyafetiyle gezer.

447 yılındaki kara surlarını etkileyen depremden sonra 450, 478, 487, 525, 533 yıllarında hafif şiddetli depremler devam eder. 25 Eylül 478 yılındaki depremde Theodosius Forumu bir kez daha yıkılır. İmparator Theodosius’un heykeli yıkılır. Surların bir bölümü ve bazı kiliseler zarar görür. V. Yüzyıl depremleri 26 Eylül 487 yılı depremiyle son bulur.

525 yılı Ekim ayında olan deprem anıtlar, heykeller ve bazı kiliselere zarar verir. 533 yılındaki deprem pek şiddetli değildir ama 6 Ağustos 542 yılında gerçekleşen depremde çok sayıda bina yıkılır ve enkaz altında insanlar hayatını kaybederken, Konstantin Sütunu’nun üzerinde bulunan Apollon Heykeli’nin elindeki mızrak yere düşer ve Altın Kapı’nın (Porta Aurea) yanındaki sur duvarları yıkılır. Theophanes kroniğinde çok sayıda insan öldüğünden bahseder.

6 Eylül 543’e gelindiğinde ise Konstantinopolis bir deprem daha görür. 1. Justinianus’un at üstündeki heykeli yıkılır. 545, 547 (548?) ve 551 yıllarında küçük depremler olur.

553 yılındaki depremde Ayasofya’nın kubbesini taşıyan doğu kemeri zarar görür.

15 Ağustos 554 yılında gerçekleşen depremin ise Akdeniz’in doğusuna kadar etkilediği ve pek çok kentin yıkıldığı kayıtlara geçer.

557 yılının Nisan ve Ekim aylarındaki depremler çok hasar yaratmaz ancak aynı yılın 14 Aralık günü gece yarısı gerçekleşen depremin öncüsü olabilirler. Şehir halkı uykuda yakalandığı için can kaybı büyük olurken Ayasofya’da nasibini alır ve ana kubbenin bir kısmı yıkılırken şehirdeki yapıların durumu pek parlak değildir. İoannis Malalas, Theophanes ve Agathias bu depremi kaydederler. Agathias’ın kroniklerine göre evlerinden kaçanlar evleri sağlam kalsa bile bir süre kiliselere sığındılar ve geri dönmediler. Açık alanlarda kalan insanlar kış şartlarında zorluklar çektiler. Bu depremde ölen tek senatör Anatolios’tu. Yatak odasının duvarları yontulmuş mermer paneller ile kaplıydı ve depremde üzerine düşen bu mermerler neticesinde uykusunda ölmüştü. Birçok Bizanslı bu depremin sebebini yozlaşmış senatör Anatolios’un yaşam tarzının sebebi olduğuna yorumladı. Deprem ile birlikte şehir yas tutma sürecine girer. çok ender görünen bir şekilde tüm insanlar birbirine değer verip yardım etmeye başlarlar. Agathias, 557 depremi sonrasında zenginlerin sadakaya yöneldiğini, tanrının varlığından şüphe duyanların tekrar dua etmeye başladıklarını ve hatta en gaddar insanların bile tarının gazabından korktukları için erdemli bir hayata döndüklerini ancak çok geçmeden eski yollarına geri döndüklerini yazar. Bu deprem I. Justinianus’un imparatorluğu döneminde gördüğü son felaketti. Geçirilen birçok felakete rağmen ayakta kalıp halkına güçlü bir lider imajı çizmeyi başardı. Ayasofya’nın kubbesini yeniden inşa ettirdi.

Bir yıl sonra 7 Mayıs 558 ve 583 yılı depremleriyle altıncı yüzyıl kapanır. Bazı kaynaklarda yedi yüzyıla ait deprem kaydına rastlanmazken bazı kaynaklarda 611 yılına ait bir deprem olsa da o yüzyıl Konstantinopolis şehrinin deprem yönünden sorunsuz geçtiği gözükmektedir. 558 depremi ile ilgili Theophanes kroniğinde “19 Ekim 558 Cuma günü gün doğmak üzereyken deprem oldu” şeklinde geçmektedir. Kronikte 14 Aralık 558’de bir deprem daha olduğu, hem Constantin hem Theodosius tarafından inşa edilen surların zarar gördüğü, depremin korkunç etkisinden zarar görmeyen yoktu, Stratinikos ve Kallenikos Kiliselerinin (Rhegion – Küçükçekmece) yıkıldığını, Ioukoundianai Sarayı’nın (Hebdomon – Bakırköy) önündeki porfir sütunun çöktüğü ve yere 8 metre gömüldüğü, bazı insanların enkazlardan üç gün sonra kurtarıldığını” yazmaktadır.

583 depremi ile ilgili olarak yedinci yüzyılda yaşayan tarihçi Theophylaktos Simokattes, Aristo’nun deprem teorisine atıfta bulunarak “Eğer Aristo’nun anlattıklarını kabul edilebilir olarak gören varsa onun aklından dolayı kutlayalım ama değilse bu doktrini babasına iade edelim” demiştir.

715, 732 depremlerinden sonra 26 ekim 740 yılındaki depremin merkezi İzmit’tir. Konstantinopolis’te Aya İrini Kilisesi kısmen yıkılırken İzmit tekrar büyük bir yıkım yaşar. Theophanes kroniğinde depremin sabah 8’de büyük bir gürültüyle gerçekleştiğini birçok kilise ve manastırın yıkıldığını ve çok sayıda insan öldüğünü, Xerolophos kolonu üzerinde Arkadiıs anıtının ve Altın Kapı üzerindeki Byükü Theodosius heykelinin devrildiğini, Trakya, Nicomedia (İzmit), Prainetos (Karamürsel) ve Nikea (İznik) şehir duvarlarının, kasaba ve köylerin yıkıldığından bahseder.

Bu depremi 790 ve 796 depremleri takip eder. Theophanes kroniğinde 796 depreminin 4 Mayıs günü büyük bir gürültüyle olduğundan bahseder.

815, 824, 840, 854 ve 860 yılları depreminden sonra 862 depremi gerçeklir. Kayıtlarda 862 depreminde Altın Kapı’daki Zafer Heykeli’nin yıkıldığı notu düşülüyor. Enderde olsa bazen depremlerin yardım için gönderildiğine dair inanışlarda vardı: 5 Mayıs 824 tarihinde Tekirdağ yakınlarında meydana gelen depremin, İmparator II. Mihael’e şehri zapteden işgalcilere yardım amacıyla gönderildiği düşünülüyordu.

861 ve 866 yıllarındaki depremlerden sonra 9 Ocak 869 meydana gelir. Deprem bir Pazar günü meydana gelir ve artçı şoklarıyla birlikte 40 gün sürdüğü bilinmektedir. Depremin olduğu gün Aziz Polyeuctus Bayramı’dır. Ayasofya hasar görür ve Havariyyun (Havariler) Kilisesi kısmen yıkılır.

Onuncu yüzyıla gelindiğinde 915, 945, 948, 967 yıllarındaki depremleri yüksek şiddetli 989 depremi izler. İzmit merkezli bu depremin İtalya’da hissedildiğinden bahsedilir ve Konstantinopolis büyük zarar görür. Ayasofya’nın batı kubbesi çöker. Onarımı 16 yıl sürer. Şehirde binlerce evin yıkıldığı bildirilir. Onuncu yüzyılın ikinci yarısında yaşayan tarihçi Leo Deacon, 967 depremi ile ilgili olarak Tanrı’nın toprağı şiddetli bir şekilde sarstığını, matematikçilerin depremi açıklarken yanlış ve gereksiz Yunan teorilerini savunduklarını, depremin sadece Tanrı isteğiyle olduğunu belirtmiştir.

On birinci yüzyıla geldiğimizde 1010 depreminde Havariyyun Kilisesi’nin kubbesi çöker. Peşinden 1033, 1036, 1037, 1038 ve 1041 depremleri gelir.

23 Eylül 1063 tarihli büyük depremde tarihçi Attaleiates’e göre Konstantinopolis’te çok az sayıda ev yıkılmaktan kurtulmuştur. 1063 depremi imparator X. Konstantin Dukas dönemine rastlar. Depremi dönemin tarihçi ve filozofu Michael Psellos kaydeder. Psellos depremlerin ilahi gazapla ilgisi olmadığına inanıyordu.  Depremlerin ilahi güçler haricinde yerkabuğundaki hareketlerin sonucu olduğunu söylüyordu. Psellos’a göre bu bir cezalandırma değil dünyanın değişen düzenine karşı bir uyarı olup Tanrı kızgınlığını göstermektedir. Biz dünyanın düzenini bozarsak Tanrı’da bizim düzenimizi bozacağını göstermekte olduğunu belirtmiştir. Psellos, Aristo’nun teorisinin geçerli olduğunu ancak yeraltındaki rüzgarları estirenin Tanrı olduğunu eklemiştir.

Attaleiates'in El Yazısı
Attaleiates’in El Yazısı

1 Mart (Şubat)1202 depremi ve 1231 depremi yine şehir için yıkıcı olmuştur. 1202 depreminde III Aleksios’un saraydaki odası büyük zarar görür. Kendisi ile damadı yaralanırken ailesinden birçok kişinin enkaz altında kaldığı tarihe geçer.

1204-1261 arası Latin İşgali sırasında 1231 tarihine dair bir kayıt bulunmakta.1 Haziran 1296 tarihindeki deprem ise yine çok sayıda ev ve kiliseyi yıkmıştır. Depremin artçıları 17 Temmuz’a kadar sürerken Manisa ve İzmir’e uzanan hatta 64 kale, kilise ve birçok bina yıkılmıştı.  

Bizanslı kronik ve tarihçiler bazen depremleri gelecek olan başka tehlikelerin habercisi olarak yorumlamışlardır. Tarihçi Pachymeres 1296 depremini şehre yapılacak bir Venedik saldırısının habercisi olarak görür.

1315, 1323 hafif depremlerinden sonra, 12 Şubat 1332 tarihindeki depremden sonra 1343 yılında 18 Ekim’de eş zamanlı iki deprem Konstantinopolis’i vurur. Oluşan tsunaminin etkisiyle deniz surları ve şehrin büyük binaları ağır hasar görür. Ayasofya’nın ana kubbesinde çatlaklar oluşur. Kısa bir zaman sonra Tekirdağ ve Gelibolu merkezli deprem surlarda yer yer çöküntülere neden oldu. Son depremler artık yavaş yavaş Anadolu’ya yerleşen Türkler için fırsat doğurmaya başlamıştı. Nikephoras Gregoras 1332 depremini anlatırken meydana gelen güneş ve ay tutulmaları ile yıldırımları Tanrı’nın İmparator II. Andronikos Paleologos’un (1282-1328) ölümünün habercisi olarak görmüştür. Yine Nikephoras 1344 depreminde baş melek Mihail ve Paleologos hanedanına mensup imparatorun heykelinin düşmesini, hanedanlığın sonunun geldiğine dair bir işaret olarak yorumlamıştır.  

Mart 1419 depremini İmrozlu Kritobulos tarafından “tuhaf ve alışılmamış yer sarsıntılarını tanrısal bir işaret olarak” yorumlamıştır. Deprem Bursa ve İzmit’te büyük hasara sebep olurken İzmit’te tsunami görülmüş ve Selanik’ten Tokat’a kadar bir etki alanı yaratmıştır. 1419 depremi Gemlik Fayı üzerinde olmuştur.

Şehir Bizans yönetimindeyken yaşanan son deprem 1437 yılında kayıtlara geçmiştir.

Bizanslılar tarihleri boyunca depremleri farklı şekillerde yorumlamaya çalışmış ve kayıt altına almışlardır. Aristo’nun teorisinden başlayan süreçte en yaygın olan kanı, depremlerin ortaya çıkması işlenen günahlar ve Tanrı’nın bir cezalandırması olarak insanlara gösterdiği uyarıydı. Bazı depremlerden sonra bir tören alayı Ayasofya’dan ayinin yapıldığı kentin bir kilisesine doğru yola çıkardı.

“Ey efendi, biz günah işledik, yoldan saptık yüzükoyun kapanıyoruz, bize acı!” feryatları arasında Aziz Paul’un Yahudilere mektubu okunurken, “Tanrı evlatlarını, onları pişmanlığa zorlamak için cezalandırır.” cümlesi üstüne basa basa söyleniyordu.

Kaynaklar:

Depremlerin Oluş Nedenlerine İlişkin Bizans Teorileri – Mevlüde BAKIR, İTÜ Dergisi Cilt:2, Sayı:1, 3-9, Aralık 2005

Bizans Döneminde İstanbul’da Depremler: Halk Üzerine Etkisi – Frank Vercleyen (Çeviren: Doç. Dr. Feda Şamil ARIK)